Cam Piramitin sert formunu geçince ufuktaki dağlar, bulutlar ve denizin dalgalarını andıran bir formla karşılaştı. Yaya aksına bakan ışıl ışıl cam yüzeylerden içerideki sergiler ve sağır yan duvarlara yansıtılmış filmler gözüküyordu. Denize doğru uzayan kütlelerin içinden ve aralarından arkasındaki yeşillik ve deniz algılanıyordu. Bu ilginç yapı onu içine doğru çekti, sinema perdesine ve kıvrılmış film şeridine benzeyen geniş çatı saçağının gölgesinden içeri girdi.
Sergi salonlarına yönelince binanın ortasındaki yarıktan “Altın Portakal Heykelini” gördü. Film projeksiyon ışığı şeklindeki bu uzun mekanda üç kata yayılmış sergileri gezerken sürekli değişen perspektifler, karanlık aydınlık mekanlar, tavanlara ve duvarlara yansıtılan film görüntüleri onu çok etkiledi.
Sergileri ve dışarı açılan manzara noktalarını takip ederek, birbirine geçen mekanlardan, araştırma alanları ve sinema salonlarının olduğu alt kata indi. Filmin başlamasına yarım saat olduğunu görünce bol ışıklı kütüphaneye geçti. Müzenin çatısı gibi dışardaki peyzaj da dalgalanarak yapının alt katını doğaya ve ışığa açıyordu. Filmden sonra girişin yanındaki kafe avlusunda palmiye gölgesi ve portakal ağacı kokusuyla batan güneşi seyretti.
Gece, Antalya gökyüzüne inerken, müzenin yanındaki parkta insanlar piknik sepetlerini açmışlar ve yapının dış duvarına yansıyacak açık hava sinemasının başlamasını bekliyorlardı.