Haber bağlantısı için tıklayın.
İklim krizi çağımızın en önemli sorunlarından birisidir. Etkisini her geçen gün arttırmaktadır. Ülkemizde yaşanan orman yangınları, sel felaketleri, kuraklık belki de daha başlangıç.
Plansız kentleşme, hızlı nüfus artışı, doğal kaynakların tahrip edilmesi, fosil yakıtların kullanımı ve çevre kirliliği insanların sağlıklı olarak yaşayabileceği alanları azaltmakta. Küresel iklim değişikliği etkilerinin artması ve çevresel sorunların insanları doğrudan etkilemesi çözüm arayışlarını arttırmıştır.
Biz mimarların “sürdürülebilir” bir gelecek için ekosistemi, biyoçeşitliliği ve doğal habitatın korunması üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. Tasarım sürecinden başlayarak tüm üretim süreçlerinde ekolojik sürdürülebilirliği, her projede bir tasarım kriteri olarak ele almalı, kullanıcı odaklı olup, içinde bulunduğu çevreye karşı saygılı, çevreyi iyileştirmeye yönelik bir yaklaşımda olmalıyız. Mimari olarak ürettiğimiz yapılar, yatırımcılara hizmet eden rant ve para üreten araçlara dönüşmek yerine doğaya saygılı bir tutum içinde olmalıdır. Sürdürülebilirlikle ilişkili bir bilinç sosyal bir dönüşümdür, zaman gerektiren bir süreç ve bir politikadır. Ülkemizde bu konuda yasal düzenlemeler gerekmektedir. Kentleşmenin bu denli hırçınlaştırıldığı bir düzende bu farkındalık üzerinde düşünmeye mecburuz. Daha sade ve basit çözümlere yönelmeli, sakin yaşam ve yaşam çevreleri planlamalıyız.
Tüm sektörler iklim değişikliği etkilerini azaltmak amacıyla farklı uygulama ve çözümlere yönelmelidirler. Ekosistem yani canlı ve cansız çevrenin tamamı korunarak biyoçeşitlilik sağlanmalı, enerji ve su tüketimi ile karbon emisyon salınımı azaltılmalıdır. Biyoçeşitlilik, bir ekosistem, Dünya’da bulunan yaşam formlarının çeşitliliğidir. İnsanların yaşamlarını sürdürebilmesi için yaşadıkları çevrede, temiz su ve havanın, verimli toprakların, besinlerin ve diğer gereksinimlerinin karşılandığı, kullanacağı çeşitli maddelerin bulunması gerekir.
Tasarımında, inşasında ve işletmesinde olumsuz etkileri azaltan, iklimimiz ve doğal çevremiz üzerinde olumlu etkiler yaratan “yeşil binalar” kavramı önemini ortaya koymaktadır. Yeşil binalarda sürdürülebilir malzeme seçimleriyle birlikte çevreye olan etkisi daha az olan ve sağlıklı ürünler tercih edilmektedir.
Sürdürülebilir çözümler için yerel mimariyi incelemeli, çağdaş gelişmeleri takip ederken geleneksel mimari ruhunu anlamalı ve kentin yaşayan bir organizma olduğunun bilincine varmalıyız. Yeni binaların tasarımında ve mevcut binaların yenilenmesinde sadece estetiği düşünmemeli, fiziksel ve sosyal çevreye duyarlı, sürdürülebilir çözümler yaratmak biz mimarların hedefi olmalıdır.
İklim değişikliğinde, dünyamızı ve yaşadığımız çevremizi etkileyen tüm sorunlara karşı, küresel işbirliği yoluyla atacağımız kararlı adımlarla küresel dönüşümün bir parçası olmalıyız.